Monday, February 27, 2006

h a y a l et ofisimizde, f l u l a ş ı r tüm ciddiyet

ve ben güneş tam batarken bir kenara çekildim, faks makinasının önünde durarak jaluzilerden yüzümün çizgi çizgi olduğunu düşledim. biraz depeche mode dinleyeyim istedim, ne de olsa güzel şarkılarını henüz keşfetmiştim. belki arka sokağa uğrar, bir beyaz mocha alırdım, ama o sıralar biraz soğuktu ve üşendim. sadece günün bitmesini bekledim, saatlerime gülümsemeler ekledim.

Wednesday, February 22, 2006

la vie est plus belle quand on l'écrit soi même

esintisi tatlı bir yaz akşamın, bakışlarımı, elleri cepte, yürüyen ince bir siluete kaydırırken, yollarını çizdiğim ilişkimizdeki sen misin gerçekten? ufak adımlarla caddelerde ilerlerken, atacağımız adımları çoktan planlamıştım ben. hiçbiri olmadı. aynı şehirde uzaklaştık birbirimizden. beni mutlu edecek bir dokunuşa sahip sadece sen varken, yanında başka insanlar, başka hikayeler.. dudaklarını ısırıyorsun, en çok da konuşurken, gizlediğin nedir, acıtır mı beni ? her günümü doldururken en çok yok olan sensin şimdi. habersiz gitmek en güzeli. kaçmayan güvercinler şehrine gözlerimi kırptım şimdi. üstü açık bir arabada, bilmediğim tatlı bir kız aklında.. günlerimi gecelere bölüştüren o en ufacık anlarda yine kaybolan sensin, sessizsin, sen değilsin yaz başlarken yürüdüğüm yanında..

Sunday, February 19, 2006

night life

snowflakes melt
and tears come instead.
music goes on very calm
when the night begins
it beats faster in your palm..
i set alone
setting up words
ending sad words on the phone..
"people never change
and you're grown enough deciding on your own.
is it me
or outside you wish to know¿"
and when the sun just comes up
trust my sympathy for love..

Saturday, February 11, 2006

discrets du jour, chanteurs de l'amour veya Marc Lavoine&Yann Tiersen

yemyeşil gözleri vardı. o harika ve ince detaylı binaların içine kurulu moda dünyasının düzen şatafatlı kaosunun yürüyen merdivenlerinde duruyordu. hatırlamıyorum, yukarı mı çıkıyor, aşağı mı iniyordu ama yanında çok güzel, uzun boylu, uzun saçlı ve muhtemelen uzun kirpikli bir bayan vardı..

karışık saçlı, gülümser tavırlıydı, içindeki asilliği düşündükçe, o yıllardaki çocuk ruhum bile ürpermişti. "tabanca gözleri var" şarkısıyla kendisine karşı olan kırıklığımı kafa baloncuklarımda itiraf ettiğim Marc Lavoine, hayalimdeki hayatıma dair seçtiğim eşlerden biri olarak her zaman ilk sıralarda yer alacaktır..



bir çarşamba günü...
piyano notaları ve harmonika,
sokakta karşılaşan iki kişinin
tebessüm hafifleten sözleri,
biraz krep,
biraz nutella,
camekanlı, yeşili fıstık bir araba
biraraya getirilmiş minik taşlar arasında
ressamların boyalarında..
soğuk rüzgarlı plajda
deri ceket, ufuklara bakışlarıyla dolaşan
narin aksanlılar
ve melodik uçurtmalar..
kırmızı patlağı bir film, yeşil tahta kuruları ile bestelenmiş,
kıtır sesler
ve genizden gülüşler
yann tiersen
bunları ve daha fazlasını ifade eder,
benim gece düşlerime
ve gündüz süzülüşlerime gider...

Tuesday, February 07, 2006

tired . city . me



bu kadar yorabilir mi bir şehir bir insanı¿ oysa karanlığı süsleyen parlaklıklar gizlemiş tüm insanları.. kendi mutluluğunu yitirmeden, herkesi mutlu edebilmenin bir yolu var mıdır¿ .. bir şehir bu KaDar mı yorar insanı¿ işte kırık kaldırım taşları.. işte ıslak saçlarım.. yılbaşının süssüz geçtiği ve zil seslerini duyamadığımız, gizliden gizliye güzel dans eden insanlar barınağı burası. bu yüzden, lütfen, kar altında biraz funk.. yaşadığımız yer, kod adıyla ANK.