Wednesday, September 27, 2006

sonradan, şehir

and there was this silence behind me i left in the exchange of nothing previously tasted.

merdivenle çıkılan ikinci katından sabah güneşini tam gözüme alıyorum ve evimizin tahta kokusundan ellerime sinen kuru soğuğu elma kokulu kremlerimle gidermeye bakıyorum. Nedendir bilinmez, nerede değilsek orası iyi gibidir. Yabancılaşmayı kendin yaratırsın, hiç yabancı olmadığın ve asla olamayacağın bir şehrin kaldırımlarında kendini jonglörler etrafında tutarsız bırakırsın. evini eskiciden alınmış pahalı kitaplarla donatır, balkonunda en çok, başka yerde olamamanın üzüntüsünü tadarsın ve onu gidermek için yapılabilecek hiçbirşeyin yolunu bulamazsın. anı ne zaman anlamını kazanır? burada maddeleştirilmiş anılar yüklüyorum belleğime, yeşertiyorum, grileşmesinden korkarak çekeceğim filmlerime renkler arıyorum. Louvain-La-Neuve diye garip mi garip bir yerdeyim, bir sonradan yaratılmış oyuncak şehir... tadı tahtaya benziyor, kokusu soğana, sokakları plastikten, insanları hamurdan canlandırılmış gibi. anlatırım.

Louvainkaravillalphaneuve

"Il suffit d'avancer pour vivre.
D'aller droit devant soi,
Vers tout ce que l'on aime..."

Sunday, September 17, 2006

Hoşçakalankara

Tuesday, September 12, 2006

naftalin maline

Bir küçük evimiz varmış, ben çok küçükken büyük sanırdım. Annemlerin odası yanıbaşımdayken, arada yol yol karolar sayardım. Onların takibinde, erkenden uyanıp yanlarına sırnaşırdım. O Pazar, "Adam Olacak Çocuk" vardı ve ben ona gidecektim. Oysa, gün geldi çattı, burnum gece tıkanmıştı. TRT bandrollü siyah kameralar karşısında sırada bekleyen çocuklardan olamayıp, Barış Manço'nun yüzüklerine takılarak şarkımı söyleyemeyecektim. Oysa kafamda aramızda geçecek konuşmaları birer birer kurmuştum.. Acaba annem bana hangi elbiseyi giydirecek, ne kadar çok fotoğraf çekip, albümlerimize bunlarla volüm katacaktık. Hiçbiri olamadı.. Ben o gün, siyah kırşık desenli kahverengi dolabın arasından sızan ve burun tıkanıklığımdan bile süzülen ince naftalin kokusunun sabah güneşine kattığı beyaz buğusunda yine de mutluydum. Bir yanımda annem, gencecik ve babam, incecik, artık hiç de hatırlamadığım evimizdeki varsaydığım devasa dünyada aralarında bir nokta olarak yerimi bulmuştum..

Wednesday, September 06, 2006

Senle ya da sensiz, dünya döner durur..
Sensiz benim dünyam hangi kıyıya çarpar durur?
oysaki herşey çok güzel başlıyor..