Tuesday, December 19, 2006


ayşegül'ün yaz tatili hikayesi, en sevdiklerimin ikinci sırasında yer alır.. "en güzel kumdan kale" yarışmasına katıldıktan sonra yağmurda ıslanmamak için şişme kayıklar altına saklanıp sonra da bu tatili, hiçbir plajda rastlamadığım güzellikteki deniz kabuklarından dinleyerek anımsamalarını kaç defa okumuşumdur. pastel bir hikayedir ve yazı melankolik tarif eden nadir çocuk kitaplarındandır.. bu güzel resmin ardında kurduğum kendi hayallerimi bir kenara bırakıp, en ama en güzel ayşegül kitabının ismini vermek istiyorum size: sandık odası! evet, eski evlerde sandık odaları gerçekten de var! bu kitabı okuduktan sonra sandık odaları hayallerime büyük annanemin adapazarı'ndaki artık yerle bir olan devasa evinde kavuşmuştum. hayır, belki de elbiseler yoktu, şapkalar da.. ama binlerce mücevher, eski defterler, kitaplar, danteller vardı ve tahta kokmaktaydı burası da, sandık odası kokmaktaydı.. milyarlarca insanın yaşadığı bu devasa dünyanın içinde, noktacık bir insan olmuştum aniden sandık odasındaki hayallerinde kaybolup giden.

picturise love

Tuesday, December 12, 2006

12.12

Saçlarına kurdele takıp kırmzı rujunla, yeni yılın yuvarlak ve küçük kırmızı meyveli ağaçlarının ardından çocuksu bir ifadeyle bakışında, etrafında dolaşan bir küçük kızdım, anne. Turuncu masamızın üstünde portakal ve elmalar, raflarda kitaplar ve maketler, benimle yaşıt olan bir de televizyon vardı yüksekte. yumuşacık ellerin, adımlarını attığındaki her yerden tanıyabileceğim terlik sesin ve bileklerinde birbirine çarpan üç altın bileziğinle tutmak isterim seni aklımda. böyle özlemek, böyle duymak isterim hala sesini kulaklarımda, hani dedemin sesini kasetlere aldığındaki "gizem" deyişin gibi. şimdi büyüdüm bak, artık bana sıkı sıkı sarılmasan da olur, bütün sevgini içime hapsettim. ben senin kar tanenim, erimeyeceğim, bu kadar büyük belki de seni içimde tutabilmemde bana yardım eden nefesim.

Thursday, December 07, 2006

Tuesday, December 05, 2006

roads








aralığın bu yağmurlu gününde itiraf edeyim: kıvrılarım tüm maddesellikleriyle karşınızda! elimden kaçıp gidiyorlar, engelleyemiyorum. bilir misiniz, bu şehir gibisinde deniz yok, martılarla uyanırım. pazar kilise çanları, cumartesi kızarmış ekmeklerin serenatları ve arkalarda hep aynı şarkı.. belki de, şehirler ne kadar küçük olurlarsa o kadar uzun isimler seçerler kendilerine merak edilmek için. büyüsüne kapılmayın!
(p.s.: türkiye'ye dönünce çantamda gauffre'lar, kiremit rengi bisküviler, beyaz orkide parfümler ve belki de en sevdiğim peynirler olacak. (belirtmeden geçemeyeceğim)

Monday, December 04, 2006

kirpikler kıvrılırken, simli beyaz odalara saklanır göz kapakları,
mesafelere dolanır düşten mevsimler.

parlayan kar topları hayal eder
toparlamak için kendini
ya da geçişlerine nezaket katar, yapraklarında soldurduğu kuruntuların
şehirlere takılan düşleri.

kırıltı kırıntıları ile eşleşir
devam etmek için ileri.