Thursday, November 25, 2010

covered with ice

ne kadar içime attiysam da, bir gun tum kizginliklarimi disa vuracak bir yuze ihtiyacim varmis demek ki. soyleyemedigim her daha da incitecek sozu yutkunurken, siradanliklar icin kizginliklarim cikiyor simdi bir bir. cok az soyledigim zamanlarin acisi, suskunluklarimin sana verdigi huzuru, simdi baskalarini incitiyor. hem de artik tum bir hayat boyu. simdi biraz daha da yabanciyiz sanki. oyle ki bir gun yine karsilasirsak "ya" ve "aci" kalicak geriye tek, birbirimize bakislarimizda. korkma.

Tuesday, October 05, 2010

gray scale


when are we gonna leave?
when are we gonna leave?
what do we have to give?
what do we have to leave behind?

take away
everything and run.
but hurt
can't be done for fun.

i can't stay forever.
i need plenty of sun!



Tuesday, April 20, 2010

done!

Sunday, February 21, 2010

❄ Gott Nytt År ❅

i took books from bibliothèque mouffetard-contrescarpe

then went to the iced lakes

where the land is so empty, dark but snow clean

and where coffee is the drug against cold

and cakes are all over

and tubed things too.

once i ate tacos for dinner

and contemplate the trains on the wall,

send dinosaur pins that got lost

apart from this winter tale.

Saturday, February 06, 2010

six years of paris

paris tüm yıllar yılı heveslerime rağmen, bisikletli melekler şehri olmaklığından çıkıp iyice iyice başkalaşırken, benim önüm arkam sağım solumun başı iş birikintilerinden aşkınken, bu evsizler ve parizyen kalabalıklı metrolara binmemek için otobüsleri keşfe dururken ben, içimde taa yanıbaşımdakine bir özlem, kalpiçimdekilere bir dokunabilme isteği büyür de aldırmazken, şimdi hepsi bir bir sis olmuş üzerimde geziniyor, çiğ çiğ tenimden süzülüyorlar ellerime doğru.
avuçlarımı açıp tutmak, sonra da onlara tutunmak istiyorum artık.
olabilir mi?

Friday, January 15, 2010

this year..

i will learn how to bike!

Wednesday, December 02, 2009

aralik.. bugun itibariyle paris pek soguk.

normalde bu günlerde, çok çok önce, kar yagmasina tam 10 gun kalirdi.
bakalim bu kisacik sürede, yapmam gereken listelerimdekilerin üzerini çizip kagitlarini geri dönüsüm çöpüne atabilecek miyim? yoksa, uyku çok tatli gelip, ugc illimité karti ile filmlerden filmlere girip bir de üstüne pompidou grevinden dolayi, iyice eve mi yerlesecegim.. okudugum tek kitap, metroda giderkenki mitolojik günah keçilerini anlatan bölümler mi olacak? yoksa tüm bu oyalanmalardan çikip, yazilarimi kagitlara dökecek miyim? 25 yasina tüm bunlari bitirmis olarak girecek miyim?.. hmm?

Friday, November 27, 2009

..














it's never what you are,
but who you wanna be
it's never when it's near,
but always far away and complicated
it's never where you are,
but where you're looking at
that keeps you going
without stoping by.

Tuesday, September 01, 2009

Thursday, August 27, 2009

pieces of côte d'azur



Wednesday, August 26, 2009

normandie
















big thoughts are hiding in the sky
when your are "sur la plage"
nothing matters anymore
you don't want to come back
to the reality and everything hurts
even more.


Monday, August 24, 2009

kisses&summer'ies

Sunday, August 16, 2009

morning eyes, no suprise

Tuesday, June 09, 2009

poppolling round

poppolling round from zgizemk on Vimeo.

Friday, February 20, 2009

lost human beings&the indian strings

brüksel-paris tren yolculuklarımın 1 saat 20 dakikalık mesafelerine ara verip otobüslerin saat eklentilerine katlanmayı seçtiğim günlerde, şaşılacak derece bir curcuna ortamının karanlık atmosferinde yol alırken okuduğum kuantum kitaplarımın içindeki bir oradalık, bir buradalık mikro fiziğinin büyüsünden başımı kaldırdığımda tanıştım onunla. bir gün, bir mochican'a, her ne kadar tek bir kızıldereli boyu söz konusu edilse de, "biliyor musun aslında sizin atalar türkmüş" demek isteğimin üzerinden çok geçmemişken, işte o karşımdaydı. 13 sayısının gizeminden, ispanyol katliamına, klan şefinin "uk" seslerinden, onu negatifliklerden koruyan dövmelerine kadar herşeyi sorduktan sonra yaşamı onlar kadar sevemediğimizi düşündüm. onların baktıkları tek şey gökyüzü, arzuladıkları şey biraz hava, biraz su, biraz toprak iken bitmeyen ihtiyaçlarımızla biz, içinde boğulduğumuz kaybetme korkularıyla boğuşmakta değil miyiz her sabah kalktığımızda?

Friday, February 06, 2009

401, 5e étage






























































































































what's like to be here..

Friday, January 23, 2009

next dream..



















begins with this picture..


Thursday, January 08, 2009

parti pour la vie..

paris pek soğuk! eskiye ait ne varsa, kışın burada yağan ilk karının altında erittim. tüm yüzler, tüm hisler, tüm o çok sevdiğim kelime gibi "reminisce"ler silindi. şimdi herşeyi baştan yaratma zamanı. hadi bakalım!

Thursday, December 18, 2008

knitting trips

you always get worried of
me, meeting someone new coming by,
so the train rails melt in time.

i might be late sometime,
but i won't go away.

Sunday, December 14, 2008

city limits&dreams

araba sürmeyi bilsem, şu an binip, her seferinde ne kadar güzel olduğunu kısa aralıklarla unutup tekrardan en sevdiğim şarkılarını dinlemeye başlamamla tüm parçalarını yeniden saatlerce tekrara aldığım radio dept. ile paris sokaklarının yağmurunda kaya kaya 24 24 24 diye ritim tutup gülerdim herhalde. çünkü gerçekten, ciddi olmak gerek.. 24.. çok büyük. artık gerçekten "yaş-lan-mak" bu. evlilik, çocuklar, sabit bir ev.. ve tüm bunlara pek uzak ben.. neden? çünkü evet.. hayallerim var..

Tuesday, December 09, 2008

pluies de paris

Wednesday, November 19, 2008

karsız kars

hayır, ne dize kadar beyaz, ne parmakları donduracak kadar ayaz..
alabildiğine uzanan duruluğunu ve yeniden kendime dönebilmiş olmayı sevdim orada.
bir de dünyaya şimdiden kırışık yüzlerle bakan tüm o güzel çocukları..

Wednesday, September 03, 2008

my new swedish electronic duo says:

"nights are really long there and i know that we belong there
yeah but nights are really long there
and i know that i belong there with you"

Monday, September 01, 2008

Friday, August 01, 2008

Wednesday, June 18, 2008

retro verso

i wonder why
just being good
isn't enough to work things out.

i have castles
i have towers
i have cities
now
to hide behind

and not to think about.

Saturday, June 14, 2008

i love paris..

i really do

Monday, May 19, 2008

air bleed

Tout air est unique. Même si on retrouve environ 78% de diazote en volume, environ 21% de dioxygène en volume et environ 1% de gaz comme les gaz rares (principalement de l’argon), dioxyde de carbone et de la vapeur d’eau, sous chaque altitude nous avons le sentiment de respirer quelque chose de différent. On appelle cette effet qui est crée à partir du mélange des lueurs de soleil et des souffrances de l’âme: “la part des sentiments sous les différents nuages”. L’air d’où provient l’énergie envahit l’âme et le soleil a une influence majestueuse sur l’histoire de chaque personne.

Chaque lueur de soleil tombe différemment sur chaque angle de la terre créant la lumière et les ombres sur les arbres, les routes, les bâtiments, les voitures et les êtres amoureux et douloureux. Certains contemplent le monde derrière les barreaux ou s’émerveillent de la grandeur qui les couvre du haut, d’autres varient leurs points de vue et essaient d’atteindre les nuages en se rapprochant de chaque pas vers le ciel. Mais il y a de rares personnes qui ferment les yeux et imaginent que sous un toit d’ozone, le ciel peut paraître claire et sombre à la fois, dépendant de soi. C’est aussi simple que la fluidité de l’eau qu’on voit à travers les ténèbres. Comme des gens en masse sans pareil, reste comme trace l’humidité, réunit en goutes.

Les distances se rapprochent sous les nuages, laissant place aux contes racontés à travers les images spontanées ou construites, mais qui a toujours comme objet « s’envoler » dans l’imaginaire. Des petits indices de tous les jours indiquent le sens de la vie et forment la mémoire d’où l’air de rien, on récolte les souvenirs et on offre au monde en forme de films et d’illusions pour pouvoir signer ses rêves sous l’atmosphère.


Wednesday, March 19, 2008

the story of share secrets, hide your feelings

aklımda bir an var, kar yağıyor, oysa çok uzun zaman oldu kar görmeyeli, kara dokunmayıp o günkü gibi yağan ilk kar tanelerini elimden düşürmeyeli. gökyüzü pembe, ankara, çok iyi tanışıklığımızın olduğu o dev bina ve kestane şekeri büyüsü ile cadı hikayelerimiz.. üzerimde kırmızı pardesü, saçlarım açık ve kıvrılmış, tek başına yürüdüğüm bir kalabalık var ve bir ses.. arkamda beliren sen silueti ile dolan gözlerim. çünkü o güne kadar kurduğum her bir şeyin en büyük hayal kırıklığı günü o gün. bir düşün, bir düşün deyip, bazı bir çok şeyin samimiyetine tekrardan inanmak için kendimi zorladığım gün.

ve bugün.
belki yaşamımızın o sahil günü sonrası gibi değerlendireceğimiz tüm zamanların toplamı.

evet doğuştan aklıma yazılan değerlerin hepsinin farkına vararak yaşamanın mutluluğunu her zaman hissettim. bir de zamanla oluşup o değerlerin yanına alabileceklerim vardı ve belki de buna en saf biçimde inandım. inandığım, karşılıklsız bir çok şeyin mümkün olabileceğiydi. çünkü bilirsin, ne kadar sabırlıyımdır. o kadar ki bu bazen içten içe sadece beni yer ama kimsenin ruh üşümesine neden olmaz, sadece ben üşürüm, aklım karıncalanır ve sonunda da unutur giderim. hiç bir şeyi hatırlamam taa ki birçok şey bana sürekli hatırlatılana kadar her defasında. işte bu zaman, değerlendirmeye itilirim, istemesem de. çünkü unutup yorumlamaya kalkmadığım her şeyi yüzüme çarptıran bir pencere kenarına itilirim. şimdi hala bocalamaktayım, çünkü sonucu beni oldukça acıtıyor, seni büyütmenin, birlikte büyürken şu an farkettiğim, aslında galiba, bir değer atfetme olduğunu görüyorum. hem mutluyum , hem mutsuz, çünkü ancak böylesine değerler değişebilir işte! benim okuduğum bu.. bildiğim de.

Friday, March 14, 2008

closer


winter, just being over

Sunday, February 17, 2008

at the beginning, by the end

it's only the photos you get of my life
and nothing more
scotched to the screen, your books and wall.
all i know best is to disappear
then reappear
on some road

the air i breathe
and clouds i walk
still to you
an escape shot.

i'm being old
we need to talk

Friday, January 25, 2008

the yellowafternoon

Wednesday, January 23, 2008

*


Monday, January 21, 2008

musicallings

müzik sesi hafiften başlar, dünün getirdiği tüm birikintilerle bütün olmuş yamalı insanlarla doludur sokaklar. içime çektiğim hava beni ne de olsa biraz buralı yapar, oysa neredeysem bir bakışlarım değişmez, geri gelmeyeceğini bilsem de bütün dünyamı canlandırabilirim gözüme inen muzikbaşlarbaşlamazkenarlarakıvrılarakbirtekbenimdünyamaaralananperdede.

Thursday, December 06, 2007

rainylands kingdom tales.

Monday, October 15, 2007

ian had lost control



rutinlik kontrolü eline aldığında, iniş ve çıkışlardan gerçeğe varılacak sonuçlar korkutursa ve banyo aynasının ardında bekleyen ilaç kutucuklarının üzerinde yazan yan etkiler bile az gelirse acıya, bir sonraki adım yeryüzünde sizin yerinize dolandığı varsayılan ruhların eseridir. gençliğin biricikliğini yitirip "yaşlan"dıramaktır gözlerinizin görmekten artık kastettiği..

movie like

what keeps people asking for other lifes?
turning points and turning backs..
then you fail
and move on again.

little talk/ative

hissetmediğim gibi görünmek incitmelerden kaçınmamdır, oysa gün gelir, en kötü hayat öyküsü olurum kandırıldığını sanan sevgi fazlalıklarının.

Friday, September 07, 2007

the walkfly

Saturday, August 18, 2007

dancin' portraits


yeah

are people not.likealltherest?

this is a story about the dancing fingers on the air
that pick up the still life clothes on the floor.
where the city is in a rest of summer,
rest of colors of cold.

between early mornings and late evenings
think she might have found an other part.
a part more than closer and less than far
thinking, how people escaping the worlds they create
tragic are.


i think i can make it,
once more.

Tuesday, July 10, 2007

clouds & crowds

her köşesi "maison" yapımı dondurmacılara çıkan ve "bouquiniste" lerin sıralandığı,
mankenlerin kısa ve itaatkar bakışlar sergilediği
uzun boylu pozlarla süslü seine nehri üzerindeki bir adada yaşayan kız,
ortaçağ'dan art deco'ya uzanan bir resmin parçası olmuştur artık,
tek başına.
ve gökyüzünü resmeder, bulutlar aralandığınca.

Friday, June 22, 2007

empati..........

Thursday, May 17, 2007

composed stories from decomposed lifes

"Tu me parles avec des mots et je te regarde avec des sentiments."


amerikan filmlerinin aksiyon aralıklarını uzun sahnelerden sonra kısa kısa alıp cote d'azur dekorundan yansıtırsak dünyaya ve mavi kırmızı kıyafetlerden birkaç kesimlik kostümler yaratıp incecik vücutların sert kelimelerle karşılık bulan aşklarına giydirirsek eğer.. insanların hep çocuk kalabildiklerine tanık olup bir kez daha sevebiliriz hayatı.. Godard'ın olası yaşantılar düşlerinden kopup ekrana yansıyabilecek en güzel kolajlarından biri.. Pierrot le Fou.

Tuesday, May 15, 2007

dept.

I sometimes get so tired
of being human
and fall asleep in the plane
in a floating express
where all the dreams are the same

with aches in heart but no one to blame,
still I get so tired
of being human
and to be a part
of human being
and I want you to feel the same

Sunday, May 13, 2007

little hands in shaking lands


miss'ing thoughts

Thursday, May 10, 2007

summer 1990


brüksel'deki grand place, henüz restore edilmekte olan binalarıyla ağustos yağmurunu şemsiyelerle karşılarken, oracıktaki kafelerin birinde beyaz güneş gözlüklerim ve eflatun elbisemle sıcak çikolatamın bıyık yapmasına saatlerce gülüyordum.. tam orada! ve 17 yıl sonrası şimdi, yağmuru hep en sevmediğim gibi yağan bu şehirde, oracıkta durmaktayım yine. dört bir yanını ezberledim, taşlarının her bir tümseğinden atladım ve arka sokaklardaki tüm plakçılarılara ve kendilerini 70'lerde yaşıyor hisseden ikinci el dükkanı sahiplerine bir kez bir "bonjour" diledim.. yaşam şaşırtıcıdır. her şey, kurduğunuz bir sonraki yaşamınızda tekrar sizin değerlendirmenize sunulabilir. es geçilemeyecek kadar içindesiniz, etrafınızdan geçip gidenlerin hikayelerinin ve içinden geçip gittiğiniz şehirlerin..

Tuesday, May 01, 2007

r e a l i z e r e a l l i e s

we create in mind our difference that we think people have of us. actually, we are part of the nature and so on, make fictions by nature.

Tuesday, April 17, 2007

candies, have i those of pink & plenties


şampanya ve kremalı çılgın parti gecelerini bitirdiğiniz koltuk üzeri uykularınız, saray perdelerinin tülleri arasından süzülen güneş ışınlarıyla son bulur ve dudak kenarındaki pudra şekerleriniz, aynadaki tembel bakışlarınıza yansımalarını tanımadan yelpaze esintileriyle uçuşa başlarsa uzun koridorlarda.. bu küçük demoiselle'in 14 yaşında versailles "şatofatında" başlayan hikayesine eşlik eden harika parçacıkların bir bütünü olmuşsunuzdur, belki de..