ankara'da geçirdiğim yeni yıl, uzun zamandır yaşamadığım bir mutluluk ve kendime dönüşle süsledi bir kısacık haftayı. o azıcık zamanda, sıcak tutan bir palto ve hayatıma ayak uydurabilecek bir kot arayışı içinde, ankara'nın soğuk havasına, kelimenin tam anlamıyla 'göğüs gererek' değişen caddelerinin kapalı yollarında ilerledim noel anne botlarımla. bir zamanlar sabah akşam geçtiğim sokakların ışıklandırılan mağzalarından tutun, tribeca'nın tanıdık yüzlerine, bilkent'in yılın yağan tek karını çam ağaçlarının arasında tutan sessizliğiyle, ailemin biricikliğine dek, bavulumda benimle götürebilir miyim, sorularıydı aklımın gündelik meşguliyeti. ve tek başına uçtum ilk defa, geride kalan tüm kırıntılar toplanabilirdi doğrusu ağlamaklı suratımda. bilir misiniz, biraz sessiz kalmayı severim, düşünmek konuşmaktan bir adım öndedir çünkü. ve adımlarımı kendime uyan bir parkta atmak en büyük zevkim, görülmeye değer o kadar çok şey var ki, kaçırınca hayatının anlamını başka yönlere sürükleyebilen!