yemyeşil gözleri vardı. o harika ve ince detaylı binaların içine kurulu moda dünyasının düzen şatafatlı kaosunun yürüyen merdivenlerinde duruyordu. hatırlamıyorum, yukarı mı çıkıyor, aşağı mı iniyordu ama yanında çok güzel, uzun boylu, uzun saçlı ve muhtemelen uzun kirpikli bir bayan vardı..
karışık saçlı, gülümser tavırlıydı, içindeki asilliği düşündükçe, o yıllardaki çocuk ruhum bile ürpermişti. "tabanca gözleri var" şarkısıyla kendisine karşı olan kırıklığımı kafa baloncuklarımda itiraf ettiğim Marc Lavoine, hayalimdeki hayatıma dair seçtiğim eşlerden biri olarak her zaman ilk sıralarda yer alacaktır..
karışık saçlı, gülümser tavırlıydı, içindeki asilliği düşündükçe, o yıllardaki çocuk ruhum bile ürpermişti. "tabanca gözleri var" şarkısıyla kendisine karşı olan kırıklığımı kafa baloncuklarımda itiraf ettiğim Marc Lavoine, hayalimdeki hayatıma dair seçtiğim eşlerden biri olarak her zaman ilk sıralarda yer alacaktır..
bir çarşamba günü...
piyano notaları ve harmonika,
sokakta karşılaşan iki kişinin
tebessüm hafifleten sözleri,
biraz krep,
biraz nutella,
camekanlı, yeşili fıstık bir araba
biraraya getirilmiş minik taşlar arasında
ressamların boyalarında..
soğuk rüzgarlı plajda
deri ceket, ufuklara bakışlarıyla dolaşan
narin aksanlılar
ve melodik uçurtmalar..
kırmızı patlağı bir film, yeşil tahta kuruları ile bestelenmiş,
kıtır sesler
ve genizden gülüşler
yann tiersen
bunları ve daha fazlasını ifade eder,
benim gece düşlerime
ve gündüz süzülüşlerime gider...