Burada durmaktayım. Ellerimdeki mürekkep lekelerine doğrusu bitiyorum. Sürekli yer değiştiren kariyer ritimleri içerisindeyim. Bir masam vardı, bir bilgisayarım, turuncu bir sandalyem, şimdi bir anfideyim, bir hocam var obsesifmiş, hep aynı şeyleri giyip aralarda mandalina yiyor ve çok fevri bir insan olmanın etkisini aile boyu taşımaya yelteniyor. Bir odam vardı, sıcacık, bir yatağım, yerden uzak, yastıklarım üçer üçer ve yumuşak. Balkonumun ufka bakan bir manzarası ve tüllerin ardından kapısı vardı aralanılası. Balkonum var şimdi yine, devrilen yaprakların en sevdiği yuvası. Bir otobüsüm vardı, inmeden önce aynasına bakardım çaktırmadan, şimdi trenlerim var, tünellerin karanlığında içerideki ışığın aydınlattığı olmayan gamzelerime bakıyorum yüzümde. Kahve bardağım vardı ve sabahlığım da, kocaman ekran bir televizyon beklerdi beni salonumda. Göle bakan puslu bir görüntü ardında, plaklarla dolu bir pikap setinin kenarında gecelerimi geçirebilirdim dergilerimle. En çok ama odamda kalırdım heralde, geceleri uyanıp kardeşimin uykusuna sessiz bir öpücük kondurayım diye.