Friday, March 31, 2006

break apart


aslına bakarsanız, zaman oldukça hızlıydı..

içmek hiç bu kadar güzel gelmemişti, hep bir baş dönmesiyle eve gidip sorumsuzca yarını beklemekle geçti günlerim..

daha ne kadar devam edebilirdim acaba böyle..

aramaya üşenerek onu..

ve insanların güzel notları arasında unuttum bazen pek çok şeyi

ama uzun uzun dalıp gittiğim de oldu..

ve güneşin tutuluşunda anladım sonunda, ara değil, ayrılıktı bu..

Sunday, March 19, 2006

the cure doesn't cure

erkekler ağlayabilir mi? "beni seviyor musun?"
cennet gibi
hep böyle olalım... artık mutsuz olalım istemiyorum...
kimse olmasa. gözyaşlarını mı saklıyorsun? beni tüketiyorsun. lütfen...
her gün, güzel bir gün geçirdiğimde, endişesi var ertesi günün kötü geçebilme ihtimali üzerine.
herşeyimsin... gerçekten. başka hiçbir şeyim yok. beni bırakma. "sen" olmasan, çoktan bitmişti.
seni seviyorum. nedenini bilmioyrum. neee? bunları haketmedim. benimle evlenir misin?
bugün çok güzeldin. perfect day. daha ne isteyebilirim ki? beni nasıl da gerçek kılıyor...
bizi kötü günler bekliyor. her gece düşünüyorum, ne olacağız biz.
beni aptal yerine koyma. çünkü saçmalıyorsun. hale ile jale.
gel buraya. kapıyı kapatsana.
zaten yaptığın bir şey yok burda!
hadi git bakayım, yüzünü yıka.
eve gidince çaldır. kimseyi...
ben ne seni, sana sadece yolda "merhaba" diyebilecek kadar az tanıyorum, ne de seninle yeni sevgililerini dinleyecek kadar yakın olabilirim.

Thursday, March 16, 2006

crossroads&thougts

özlemek. çok çok çok. yersiz

Wednesday, March 15, 2006

karamela sepeti... bir gün geri gelir mi?

araya çok filmler girdi, çok kitaplar ve çok yürüdüm sokaklarda, yollar çabuk bitti arabada giderken. saatlerce bekledim. düşünmeyerek seni, yok edebilirim sandım yokuluğunu. parmaklarım ceplerimde dolandı. saçlarım karmakarışık oldu. dans ettim olmadık yerlerde, dinlediğim şarkıları mutlu yaptım sözde. ve hep çadırda uyuyakaldığımızdaki nemli toprak kokusu sardı bedenimi. aynı müzik çaldı. yüzümü gülümsemelerle aldattım, hep aynı şarkı çalıyordu, ben uyanırken yanımda yatan bedeni yorgunluğundan arındırıp dışarı çıkarmak istercesine. herşeyi yapardım o anda çakılı kalıp, mavi çadırdan akan çiğ taneleri tenime damlayacaklar mı sorusu peşinde. odamda saklandım, yatağımda. bana sarılıp güneş yeni doğmuşken o tatlı şarkıları mırıldanırsın diye.

Tuesday, March 14, 2006

pas si flora!

saat dört suları öğleden sonrasıydı ve güneş en ince ışınlarına kadar sokakta arta kalan yağmur suyu
birikintilerini parlatıyordu. uzun zamandır o vakitlerdeki şehir boşluğunu ve yapacak çok şey var, ama ben en güzeli size geleceğim mutluluğunu yaşamıyordum. hayır size de gelmeyecektim ama şehir boştu ama o sankiyi hissetmek öylesine hoştu... fakat size giden yokuşu geride bırakalı epey olmuştu ve üstelik görüşmüyorduk ve geçen senenin tüm cep telefonuyla fotoğraflarımızı çekerek saatlerce gülmenin anlamı donmuştu. içime bütün güzel havaları doldurarak normal giden hayatımın akşam karanlığına büründürmek istedimse de, akciğerlerim beni ertesi günümü yatağa ve sanat tarihi kitaplarına bağlayacak bir öksürükle dolmuştu. elini tutmayı hayal ettim sadece ve arasında elimi dolandırdığım saçlarını. ne güzeldi. bir zamanlar her şey çok güzeldi.



Sunday, March 12, 2006

cebinde hep benim için sakladığı sakızları hayal ederek
gitmesini izledim.
ve yokluğunda,
varlığını gizledim.