brüksel-paris tren yolculuklarımın 1 saat 20 dakikalık mesafelerine ara verip otobüslerin saat eklentilerine katlanmayı seçtiğim günlerde, şaşılacak derece bir curcuna ortamının karanlık atmosferinde yol alırken okuduğum kuantum kitaplarımın içindeki bir oradalık, bir buradalık mikro fiziğinin büyüsünden başımı kaldırdığımda tanıştım onunla. bir gün, bir mochican'a, her ne kadar tek bir kızıldereli boyu söz konusu edilse de, "biliyor musun aslında sizin atalar türkmüş" demek isteğimin üzerinden çok geçmemişken, işte o karşımdaydı. 13 sayısının gizeminden, ispanyol katliamına, klan şefinin "uk" seslerinden, onu negatifliklerden koruyan dövmelerine kadar herşeyi sorduktan sonra yaşamı onlar kadar sevemediğimizi düşündüm. onların baktıkları tek şey gökyüzü, arzuladıkları şey biraz hava, biraz su, biraz toprak iken bitmeyen ihtiyaçlarımızla biz, içinde boğulduğumuz kaybetme korkularıyla boğuşmakta değil miyiz her sabah kalktığımızda?
Friday, February 20, 2009
Friday, February 06, 2009
Subscribe to:
Posts (Atom)