Thursday, December 06, 2007

rainylands kingdom tales.

Monday, October 15, 2007

ian had lost control



rutinlik kontrolü eline aldığında, iniş ve çıkışlardan gerçeğe varılacak sonuçlar korkutursa ve banyo aynasının ardında bekleyen ilaç kutucuklarının üzerinde yazan yan etkiler bile az gelirse acıya, bir sonraki adım yeryüzünde sizin yerinize dolandığı varsayılan ruhların eseridir. gençliğin biricikliğini yitirip "yaşlan"dıramaktır gözlerinizin görmekten artık kastettiği..

movie like

what keeps people asking for other lifes?
turning points and turning backs..
then you fail
and move on again.

little talk/ative

hissetmediğim gibi görünmek incitmelerden kaçınmamdır, oysa gün gelir, en kötü hayat öyküsü olurum kandırıldığını sanan sevgi fazlalıklarının.

Friday, September 07, 2007

the walkfly

Saturday, August 18, 2007

dancin' portraits


yeah

are people not.likealltherest?

this is a story about the dancing fingers on the air
that pick up the still life clothes on the floor.
where the city is in a rest of summer,
rest of colors of cold.

between early mornings and late evenings
think she might have found an other part.
a part more than closer and less than far
thinking, how people escaping the worlds they create
tragic are.


i think i can make it,
once more.

Tuesday, July 10, 2007

clouds & crowds

her köşesi "maison" yapımı dondurmacılara çıkan ve "bouquiniste" lerin sıralandığı,
mankenlerin kısa ve itaatkar bakışlar sergilediği
uzun boylu pozlarla süslü seine nehri üzerindeki bir adada yaşayan kız,
ortaçağ'dan art deco'ya uzanan bir resmin parçası olmuştur artık,
tek başına.
ve gökyüzünü resmeder, bulutlar aralandığınca.

Friday, June 22, 2007

empati..........

Thursday, May 17, 2007

composed stories from decomposed lifes

"Tu me parles avec des mots et je te regarde avec des sentiments."


amerikan filmlerinin aksiyon aralıklarını uzun sahnelerden sonra kısa kısa alıp cote d'azur dekorundan yansıtırsak dünyaya ve mavi kırmızı kıyafetlerden birkaç kesimlik kostümler yaratıp incecik vücutların sert kelimelerle karşılık bulan aşklarına giydirirsek eğer.. insanların hep çocuk kalabildiklerine tanık olup bir kez daha sevebiliriz hayatı.. Godard'ın olası yaşantılar düşlerinden kopup ekrana yansıyabilecek en güzel kolajlarından biri.. Pierrot le Fou.

Tuesday, May 15, 2007

dept.

I sometimes get so tired
of being human
and fall asleep in the plane
in a floating express
where all the dreams are the same

with aches in heart but no one to blame,
still I get so tired
of being human
and to be a part
of human being
and I want you to feel the same

Sunday, May 13, 2007

little hands in shaking lands


miss'ing thoughts

Thursday, May 10, 2007

summer 1990


brüksel'deki grand place, henüz restore edilmekte olan binalarıyla ağustos yağmurunu şemsiyelerle karşılarken, oracıktaki kafelerin birinde beyaz güneş gözlüklerim ve eflatun elbisemle sıcak çikolatamın bıyık yapmasına saatlerce gülüyordum.. tam orada! ve 17 yıl sonrası şimdi, yağmuru hep en sevmediğim gibi yağan bu şehirde, oracıkta durmaktayım yine. dört bir yanını ezberledim, taşlarının her bir tümseğinden atladım ve arka sokaklardaki tüm plakçılarılara ve kendilerini 70'lerde yaşıyor hisseden ikinci el dükkanı sahiplerine bir kez bir "bonjour" diledim.. yaşam şaşırtıcıdır. her şey, kurduğunuz bir sonraki yaşamınızda tekrar sizin değerlendirmenize sunulabilir. es geçilemeyecek kadar içindesiniz, etrafınızdan geçip gidenlerin hikayelerinin ve içinden geçip gittiğiniz şehirlerin..

Tuesday, May 01, 2007

r e a l i z e r e a l l i e s

we create in mind our difference that we think people have of us. actually, we are part of the nature and so on, make fictions by nature.

Tuesday, April 17, 2007

candies, have i those of pink & plenties


şampanya ve kremalı çılgın parti gecelerini bitirdiğiniz koltuk üzeri uykularınız, saray perdelerinin tülleri arasından süzülen güneş ışınlarıyla son bulur ve dudak kenarındaki pudra şekerleriniz, aynadaki tembel bakışlarınıza yansımalarını tanımadan yelpaze esintileriyle uçuşa başlarsa uzun koridorlarda.. bu küçük demoiselle'in 14 yaşında versailles "şatofatında" başlayan hikayesine eşlik eden harika parçacıkların bir bütünü olmuşsunuzdur, belki de..

Sunday, April 08, 2007

it was the very early 90's, maybe even the very late 80's..

yerleri ıslak kentlerde büyüdüğüm yıllardı. pürüzlü bir teni vardı dünyanın, havası daha değişikti. doku'nurdu aklıma, ellerim çatlardı.. fotoğraflar gibi, bugünün korkutan güvercinleri ve omuzlara hafif bir ağırlık veren modası geçmiş vatkaları gibi, hiç benzemiyor bu günler o zamana. nedenini biliyorum, ama büyümek mi, hayret etme ifadelerini kaybetmek mi, bazen hala kestiremiyorum.

Saturday, March 24, 2007

the recover

we are just too young
and no more longer
still we have time to get older
life is being over

& nights are killing me
temporarily on the cover

Monday, March 19, 2007

iyilik üzerine

beklentisiz ve karşılıksız yaşamanın insanüstü olmadığı bir anın gelmeyeceğini bile bile yaşamamız ne acı.

Thursday, March 15, 2007

story telling matters.


to choose images, makes your life have compliments.


Wednesday, March 14, 2007

the other girl

weeks have heat
but weaker your hearts beat
till the picture on the wall
smiles at you
as you are no perfect at all
and you are just
a dreamy girl somewhere around


Tuesday, March 13, 2007

'I'm always thinking about people being away and what draws them back'


kar kar karanlık sarar kayboluşları.. finbar flynn bir duvardan atlar ve kaybolur, oysa televizyonda, herkesin dilindeki şarkısı çalar geride bıraktığı grubunun.. finbar bir genç çocuktur, kendi dünyasında buzdan kraliçeler arar durur ve bir prensesin elini tutmak istediği anda.. bulunur. "the disappearance of finbar", her yeri şehir ışıklarına muhtaç bir buzul dünyada, bir erkeğin iç dünyasından geçenleri ve gidenleri arayan bir arkadaşın umutsuz kış uykusuzluğu için anlatılan ve yakında unutulacak kışlara armağan ettiğim kuzey avrupa filmi olarak resmeder kendini "keşke ben bunu yaşasaydıklarımda".

Monday, February 26, 2007

dishonesty

bir daha geri dönebilecek miyim? en azından bunun için küçük denemeler yaptım, evet. biraz daha uçağa binersem güneşi hiç batırmayabilirim. her gün aynı günün uzatmalarını yaşar, bulutların üzerinden hayatın eşiğinde aslında ne kadar ufak olduğumuzu size tekrar tekrar anlatabilirim. yine bir sabah kalktığımda, nerede uyanıyorum, hangi odadayım, duvarlar beyaz mı, mavi mi bilemeyerek güne başlayabilirim. o sabahlardan birinde, bakarsınız gitmiş olurum, yine. trafik ışıklarının kalp şekline büründüğü unutulmayacak acaipliklerin şehrinde, her köşesinde ayrı bir kokuya isimler sunarak tekrardan koşabilirm eskisi gibi. adınız neydi? şarkılarınıza ne isimler verirdiniz? önce müzik çalar, sonra söze mi girerdiniz? yoksa sessizlik midir tercihiniz? herkes konuşurken, gidişimden anlamlar çıkartabilecek misiniz siz de? yağmurun altında çok da gözükmez yürürken insanlar. görünmeden tekrar evime girebilirim. şarkılarımı size teker teker dizeleyebilirim..
one of these mornings, you will look for me, i'll be gone
i love the sound of you walking away
for you i'll tr to be a better man
if this road leads nowhere, i don't care where i'm going
because we are the last living souls
at these days i'm so confused
something i said, like yesterday's over
she's the moongirl
it goes darker still, please stay
holding on to the memory of what didn't last
my heart is wise

Friday, February 09, 2007

berlin talkin'

dreams are huge,

distances small.


to find a way


between thoughts and




melting snow..

Monday, January 29, 2007

melancholy&what is theirstory


Sunday, January 28, 2007

kâh&rengi


because i am my own life's little drama
and others life's heroin..

name the soundtracks of your life

"şarkılardan çağrıştırma kelimeler" oyununu bilir misiniz?
ben bunu hep oynarım, mesela, şimdi itunes'umda novel 23'ün "pinnacles"'ı çalmakta ve bu şarkı ne zaman çalsa sivrilen uçlar, çam ağacı, yeşil dikenler ve kozalar aklıma gelir ki, bu nedenle bu şarkının bende çağrıştırılan kelimesi, gerçek isminin de muhtemel etkisiyle "pine apple" dır. evet bu benim pine apple şarkım.
işte aklıma şu an geliveren diğer örnekler:
manic street preachers - the everlasting = yangın
mates of state - i know&i said forget it = hipnoz çemberi
squarepusher - tommib = fiyonk
the cure - the love cats = piyanodaki siyah tuşlar
arovane - windy wish trees = yere fırlatılıp zıplayan kola kapakları

Sunday, January 21, 2007

biraz daha az telaşlı yaşamayı tercih ederim, mümkünse.

ankara'da geçirdiğim yeni yıl, uzun zamandır yaşamadığım bir mutluluk ve kendime dönüşle süsledi bir kısacık haftayı. o azıcık zamanda, sıcak tutan bir palto ve hayatıma ayak uydurabilecek bir kot arayışı içinde, ankara'nın soğuk havasına, kelimenin tam anlamıyla 'göğüs gererek' değişen caddelerinin kapalı yollarında ilerledim noel anne botlarımla. bir zamanlar sabah akşam geçtiğim sokakların ışıklandırılan mağzalarından tutun, tribeca'nın tanıdık yüzlerine, bilkent'in yılın yağan tek karını çam ağaçlarının arasında tutan sessizliğiyle, ailemin biricikliğine dek, bavulumda benimle götürebilir miyim, sorularıydı aklımın gündelik meşguliyeti. ve tek başına uçtum ilk defa, geride kalan tüm kırıntılar toplanabilirdi doğrusu ağlamaklı suratımda. bilir misiniz, biraz sessiz kalmayı severim, düşünmek konuşmaktan bir adım öndedir çünkü. ve adımlarımı kendime uyan bir parkta atmak en büyük zevkim, görülmeye değer o kadar çok şey var ki, kaçırınca hayatının anlamını başka yönlere sürükleyebilen!

Friday, January 19, 2007


minimise pain

portraits of me
did you not see?
near or far
how bad can i be?
hurt brings forgettings
and you have forgotten me.