Tuesday, December 19, 2006
Tuesday, December 12, 2006
12.12
Thursday, December 07, 2006
Tuesday, December 05, 2006
roads
aralığın bu yağmurlu gününde itiraf edeyim: kıvrılarım tüm maddesellikleriyle karşınızda! elimden kaçıp gidiyorlar, engelleyemiyorum. bilir misiniz, bu şehir gibisinde deniz yok, martılarla uyanırım. pazar kilise çanları, cumartesi kızarmış ekmeklerin serenatları ve arkalarda hep aynı şarkı.. belki de, şehirler ne kadar küçük olurlarsa o kadar uzun isimler seçerler kendilerine merak edilmek için. büyüsüne kapılmayın!
Monday, December 04, 2006
mesafelere dolanır düşten mevsimler.
parlayan kar topları hayal eder
toparlamak için kendini
ya da geçişlerine nezaket katar, yapraklarında soldurduğu kuruntuların
şehirlere takılan düşleri.
kırıltı kırıntıları ile eşleşir
devam etmek için ileri.
Thursday, November 30, 2006
loin des villes
Wednesday, November 29, 2006
He wore sun glasses&starry eye suprises
Monday, November 20, 2006
Gent
Sunday, November 05, 2006
Thursday, November 02, 2006
Wednesday, November 01, 2006
kaydetmek.kaybetmek
Monday, October 23, 2006
Friday, October 13, 2006
yutkun unut
HAYIR! beklenmedik bir çarpışla çırpınırlar, bir kaçışım var mıydı diye gerçekten de geç.miş.ten..
tenleri yanar,
geçse de mevsimler,
küçültemezler, büyüttüklerini..
Thursday, October 05, 2006
çok şık bir yazı
Wednesday, October 04, 2006
Tuesday, October 03, 2006
first impression
Monday, October 02, 2006
Bruxelles, tout en ailes!
Sunday, October 01, 2006
cache mir!
Wednesday, September 27, 2006
sonradan, şehir
merdivenle çıkılan ikinci katından sabah güneşini tam gözüme alıyorum ve evimizin tahta kokusundan ellerime sinen kuru soğuğu elma kokulu kremlerimle gidermeye bakıyorum. Nedendir bilinmez, nerede değilsek orası iyi gibidir. Yabancılaşmayı kendin yaratırsın, hiç yabancı olmadığın ve asla olamayacağın bir şehrin kaldırımlarında kendini jonglörler etrafında tutarsız bırakırsın. evini eskiciden alınmış pahalı kitaplarla donatır, balkonunda en çok, başka yerde olamamanın üzüntüsünü tadarsın ve onu gidermek için yapılabilecek hiçbirşeyin yolunu bulamazsın. anı ne zaman anlamını kazanır? burada maddeleştirilmiş anılar yüklüyorum belleğime, yeşertiyorum, grileşmesinden korkarak çekeceğim filmlerime renkler arıyorum. Louvain-La-Neuve diye garip mi garip bir yerdeyim, bir sonradan yaratılmış oyuncak şehir... tadı tahtaya benziyor, kokusu soğana, sokakları plastikten, insanları hamurdan canlandırılmış gibi. anlatırım.
Louvainkaravillalphaneuve
D'aller droit devant soi,
Vers tout ce que l'on aime..."
Sunday, September 17, 2006
Tuesday, September 12, 2006
naftalin maline
Wednesday, September 06, 2006
Wednesday, August 23, 2006
taktımankaraya
bir sokak biçimi görsem,
bir bina kıvrımı,
bir yol geçidi,
bir taksi durağı, ufacık bir yağmur lekesi bile girmiş olsa kareye
ankara tanıdık..
fakat artık kırık kaldırımlarını sayamıyorum.
her kırığa ankara diyerek,
ankara'yı kırgın bırakıyorum.
Monday, July 31, 2006
Friday, July 28, 2006
turn&curl
kıvrıl!
ankara düzleştiriyor saçlarımı, tek düzeleştiriyor yaşamı
tuzdan omuzlarım soyulmuyor burada, tenim açık açık, günlerimi koyultuyor
eteklerim uçuşmuyor, ayakkabıların topuklusu yollarına yakışmıyor
yolda yürümek, kumda koşmaktan da zor geliyor.
ankara, sesime uymuyor,
içime sığmıyor.
saçlarım burada kıvrılmıyor..
kıvrıl! kıvrıl! kıvrıl!
olmuyor.
"niyeyse, olmuyor işte!"
Wednesday, July 26, 2006
asada bozosca
sanki durgun gökyüzünde şarap yapar, sarhoş ederdi pırpırlar.
kirpi saklı yollara veda ederken, beyaz tortorun karesinden saklanırdı her bir an.
tenler yere değer bir gölge düşürürken antik şehirde,
masalını anlatırdı buruk dikenlere karışmış taştan tiyatrolar..
ve unutkanlık büyüleri hatırlanırdı güneş batana dek sırtından..
deepnote:
Bozcaada - Asos tatilinin bol lodoslu resimlerinde kuznm ve özge'nin çektikleri de var. ama masalı oluşturmak için sözcükler resimsiz çukurlarında olacakları için, süslemeli zamanı çayda iki şeker eritme süresinde. kuznm love you. özge, herşey için saol..
Saturday, June 24, 2006
sycamores at the masquerade store
Gerçek hayatın devasa hayallerindeki renkleri ayarlayabilme gücü, 12 yaşındayken, Baz Lurhmann'ın Romeo+Juliet'inde çıktı karşıma..
Özellikle, sahildeki tiyatro sahnesindeki renk tonlarına büründürebilmek istediğime karar verdiğim andan beri hayatı, bir empatidir gitmekte devamlı.
araya filmler girdi çokça, ve nadiren yapaylıktan sıyrılırdı filmler taa ki
"dark side of the sun" aniden karşıma çıkınca..
Brad Pitt'in inanılmaz çocuksuluğunu maske ardına gizleyen bu Yugoslavya'da geçen filmde, tertemiz güzellikteki kızın şarkısı çıkmaz aklımdan ve her defasında aynı derecede üzer Brad Pitt'in yunuslarla yüzüp "i want to live" dediği açılışla, güneşte parlayan Bach - Air on a g string'in tınıları..
Friday, June 23, 2006
Saturday, June 10, 2006
Friday, May 26, 2006
"doubt obscures the true vision of the heart"
gerçekleri biliyor ama gerçeklemiyoruz, doğrusu.
Sunday, May 14, 2006
Thursday, May 11, 2006
simpli.city
saatlerin 15 geçelerinden birinde, işte tam bu açıdan bakarım yeryüzüne.. yorgun, ışınlanmak isteğinde ve sade.
Monday, May 08, 2006
instance coincidence
Sirkeci Garı'ndan Cuma günleri Selânik'e kalkan Dostluk/Filia treni, uzaklığını kestiremediğim bir gelecekte bekler beni.
Orient Express'in efsanevi lacivertliğinin izlerine rastlarken gara attığım son bakışlarımda, aklımda tek bir soru ile içime çekerim bistro havasını:
"Filmlerdeki gibi hayatta kalabilir miyim tren giderken, çalılara atladığım ve 1 km boyunca yuvarlandığımda?"
Saturday, May 06, 2006
Sunday, April 23, 2006
daydream, unclean
çünkü bugün dışarısı öyle bir güzeldi ki.. (balkondan izlediğim kadarıyla)
happy in autumn&very sad in return
uzun gündüzlerde vakit kalmaz içtenliğe, insanların birbirlerini süzmesinden..
Monday, April 17, 2006
to wish impossible things
pardon, siz gerçek misiniz¿ demek istiyorum. siz gerçek misiniz¿
Sunday, April 16, 2006
meet me never
aldığım yepyeni giysiler
kestirdiğim saçlarım
içtiğim günlük beyaz şaraplarım
ve "karşılaştığımız" her günü kanatlarıyla kaldıramayacak solgun kelebeklerim ile
yorgun ve bahar cıvıltılarına uzağım.
Friday, March 31, 2006
break apart
içmek hiç bu kadar güzel gelmemişti, hep bir baş dönmesiyle eve gidip sorumsuzca yarını beklemekle geçti günlerim..
daha ne kadar devam edebilirdim acaba böyle..
aramaya üşenerek onu..
ve insanların güzel notları arasında unuttum bazen pek çok şeyi
ama uzun uzun dalıp gittiğim de oldu..
ve güneşin tutuluşunda anladım sonunda, ara değil, ayrılıktı bu..
Sunday, March 19, 2006
the cure doesn't cure
Thursday, March 16, 2006
Wednesday, March 15, 2006
karamela sepeti... bir gün geri gelir mi?
Tuesday, March 14, 2006
pas si flora!
Sunday, March 12, 2006
Monday, February 27, 2006
h a y a l et ofisimizde, f l u l a ş ı r tüm ciddiyet
Wednesday, February 22, 2006
la vie est plus belle quand on l'écrit soi même
Sunday, February 19, 2006
night life
and tears come instead.
music goes on very calm
when the night begins
it beats faster in your palm..
i set alone
setting up words
ending sad words on the phone..
"people never change
and you're grown enough deciding on your own.
is it me
or outside you wish to know¿"
and when the sun just comes up
trust my sympathy for love..
Saturday, February 11, 2006
discrets du jour, chanteurs de l'amour veya Marc Lavoine&Yann Tiersen
karışık saçlı, gülümser tavırlıydı, içindeki asilliği düşündükçe, o yıllardaki çocuk ruhum bile ürpermişti. "tabanca gözleri var" şarkısıyla kendisine karşı olan kırıklığımı kafa baloncuklarımda itiraf ettiğim Marc Lavoine, hayalimdeki hayatıma dair seçtiğim eşlerden biri olarak her zaman ilk sıralarda yer alacaktır..
bir çarşamba günü...
piyano notaları ve harmonika,
sokakta karşılaşan iki kişinin
tebessüm hafifleten sözleri,
biraz krep,
biraz nutella,
camekanlı, yeşili fıstık bir araba
biraraya getirilmiş minik taşlar arasında
ressamların boyalarında..
soğuk rüzgarlı plajda
deri ceket, ufuklara bakışlarıyla dolaşan
narin aksanlılar
ve melodik uçurtmalar..
kırmızı patlağı bir film, yeşil tahta kuruları ile bestelenmiş,
kıtır sesler
ve genizden gülüşler
yann tiersen
bunları ve daha fazlasını ifade eder,
benim gece düşlerime
ve gündüz süzülüşlerime gider...
Tuesday, February 07, 2006
tired . city . me
Friday, January 20, 2006
love will tear us apart
Tek düzelik
acı vermeye başlayınca
ve arzular azalınca
dargınlıklar çoğalıp
duygular yeşermez olunca
yönlerimizi değiştirecek
ve farklı yollara gideceğiz
o zaman aşk,
aşk yine ayıracak bizi.
Neden bu kadar soğuk
yatak odası¿
sense dönmüşsün sırtını
zamanlamam mı yanlış
yoksa artık saygımız mı
kalmamış¿
yaşam boyu koruduğumuz
aramızdaki çekim hala
öyle duruyor ama
aşk,
aşk yine ayıracak bizi
uykunda mı döküyorsun içini¿
kusurlarımı ortaya çıkararak¿
ağzımda bir tat, çaresizlik kaplarken her yeri
bu artık işe yaramayan, öylesine bir şey mi¿
aşk, aşk yine ayıracak bizi
dünyanın en güzel şarkısı ve harika bir neon ışıklı yatak odası ve reklam panosu tepesine kurulu balkon önü evinin olduğu, vazgeçemediğim film ve tabii ki onun tatlı melodisi...
02/06/2003
ve şimdi bütün dünya ellerimde
UçuK pembe bakışların vardı,
Kısık sesli bir şatoydu yaşadığın
pencerede keman çalardın
ve bütün gelincikler kızarırdı
Kapın OKYANUSA açılırdı,
(SEN SUYU SEVMEZDİN)
Merdivenlerinin hepsi yıldızlara çıkardı
tırmanmayı sevmezdin
Yatağını köpekbalıkları korurdu
ve pinokyo dolu balinalar
Yalan söylemene aldırmazdım hiç
en sevdiğim masaldın çünkü.